Mekânsız var olan, hiçbir şeye benzemeyen, hiçbir şeye muhtâc olmayan, âlemlerin Rabb’i olan Allâh’a hamd, yaratılmışların en şereflisi ve en fazîletlisi Efendimiz Muhammed’e, âline, ashâbına ve bütün Mü’minlere salât ve selâm olsun.
Peygamber Efendimizin doğumunu kutladığımız bu güzel günlerden sonra şimdi de, Allâh’ın bereketli kıldığı, üç aylar olarak bilinen Receb, Şa’bân ve Ramadân aylarını karşılamanın heyecanı içindeyiz. Âyet-i Kerîme ve Hadîs-i Şerîflerle önemi ifâde edilen bu aylar ve içlerinde bulu-nan kutlu geceler Mü’minler için hayır ve kurtuluş vesîlesidir.
اَللّٰهُمَّ بَارِكْ لَنَا فِي رَجَبٍ، وَشَعْبَانَ، وَبَلِّغْنَا رَمَضَانَ
Anlamı: " Allâh'ım! Receb ve Şa’bân’ı bize mübârek kıl
ve bizi Ramadân'a kavuştur.
Bu aylar içinde bulunan Regâib, Mi’râc, Berât ve Kadir geceleri, çokça hayırlar, duâlar, istiğfarlar ve ibâdetlerin yapıldığı ve bu vesîle ile de Allâh’ın rızâsının kazanıldığı mubârek gecelerdir. Müslümanlar bu aylar ve geceler hürmetine, daha önce işlemekte oldukları birçok kötü alışkanlık ve günâhlarından uzaklaşır ve de Allâh’ın rızâsına uygun amellerle oluşan mânevî atmosferin içinde huzuru bulurlar. Mânevî arınmanın kazandırdığı iç güzelliği ve huzurun yansımaları toplumda da hissedilir. Çatışmaların, kavgaların, kısır çekişmelerin yerini, sâlih ameller, bireysel veya ictimâî hayır faâliyetleri alır. Receb ayı, harâm aylardandır. Harâm aylar olan; Zilkâ’de, Zilhicce, Muharrem ve Receb ayları hürmete layıktır ve bu aylarda savaş yapmak, kan dökmek, haksızlık ve kötülüklerde bulunmak yasaklanmıştı. Bu aylarda panayırlar kurulur, şiir yarışmaları yapılır; yahûdiler, hristiyanlar ve puta tapanlar dinlerini yayarlardı. Eğer bu barış aylarında savaş olursa, bu savaşa; yasağın çiğnendiği, günâhın işlendiği savaş manasında “Ficâr savaşı” denirdi. Daha sonra bu aylarda savaş yasağı, el-Bakara Sûresi’nin 217. Âyet’inde gelen hükümle kaldırıldı.
Receb ayının başlangıcı, mayıs ayının son haftasına denk gelmektedir. Allâh-u Teâlâ, Receb ayını muhterem kılmış ve Receb ayının ilk cuma gecesi olan Regâib gecesi ile de kıymet üstüne kıymet bahşetmiştir. Ayrıca bununla birlikte, kıymetli olan cuma gecesi ile Regâib gecesinin bir araya gelmesiyle de çokça hayır ve sevâb fırsatı hâsıl olur. Allâh-u Teâlâ bu geceye hürmet edenleri affeder. Bu gece yapılan duâlar kabul olur, namaz, oruç, sadaka gibi ibâdetlere, sayısız sevaplar verilir. Regâib gecesini ibâdetle geçirmeli, kazası olanlar kaza namazı kılmalı! Kazası olmayan da nâfile namaz kılar, Kur’ân-ı Kerîm okur, tesbîh çeker, tövbe istiğfar eder. Perşembe günü oruç tutup, gecesini de ihyâ etmek çok sevaptır.
Allâh-u Teâlâ Kur’ân-ı Kerîm’de şöyle buyuruyor:
وَافْعَلُوا الْخَيْرَ لَعَلَّكُمْ تُفْلِحُون
Anlamı:’’Hayır işleyin ki kurtuluşa eresiniz”
Çokça ilâhi mesajda olduğu gibi, bu Âyet-i Kerîme de, kulların ebedî seâdeti için gerekli olan haber bir kelime ile verilmiş. Bizlere düşen, habere tâbi olarak farzları hakkı ile edâ etmek ve berâberinde de nâfileleri yapmaktır. İşte Regâib gecesi gibi kıymetli geceler, âdetâ yeniden doğuş, sıfırdan başlama fırsatlarıdır. Yılda bir gelen bu fırsatları değerlendirebildiğimiz ölçüde kendimiz için bir mânevî sıçrayış yapmışızdır ve üzerine koyarak devâm ettiğimizde de inşâallâh kurtuluşa erenlerden oluruz.
Mübârek Receb ayı içinde bulunan diğer önemli gece de Mi’râc gecesidir. Mi’râc; el-İsrâ Sûresi 1. Âyet’inde Meâlen bildirildiği gibi: “Âyetlerimizden bir kısmını Ona (Muhammed’e) göstermek için kulunu bir gece Mescîd-i Harâm'dan alıp çevresini mübârek kıldığımız Mescîd-i Aksâ'ya götüren Allâh, her türlü nok-sanlıktan münezzehtir. Şüphesiz ki O her şeyi hak-kıyla işiten, herşeyi hakkıyla görendir.” İsrâ ve Mi’râc Peygamber Efendimiz’in rûh ve bedenle yaşamış olduğu hâdisedir. Bu harukulâde hâdisenin yaşandığı gece de; Mi’râc gecesidir. Receb ayının yirmiyedinci gecesinde olan Mi’râc ve İsrâ hâdisesini, inşâallâh gelecek sayıda genişçe ele alıp, bu konuda anlatılan bâtıl ifâdelere deği-nip sakınılması gereken hususları paylaşacağız.
Özellikle şuna dikkat çekmek istiyoruz ki; tesbîh çekmek, zikir yapmak, namaz kılmak, hâsılı her türlü ibâdetlerimiz ilme tâbidir. İlimsiz amel olmaz. Bunun için de her zaman farz ilimleri ehlinden öğrenmek için, zaman ve imkânları yerinde değerlendirmeliyiz. Unutmayalım ki dünya âhiret’in tarlasıdır. Sahip olduğumuz sahîh îmân ve sâlih amellerimizle ancak Cennet’e girebiliriz.
O halde Peygamberimiz’in duâsı ile duâ edelim: Allâh'ım! Receb ve Şa’bân’ı bize mübârek kıl ve bizi Ramadân'a kavuştur! Âmîn.