Bir yerde veyâ herhangi bir yerde olmaktan münezzeh olan, hiçbir şeye benzemeyen, hiçbir şeye muhtâc olmayan, her şeyi yoktan vâr eden ve âlemlerin Rabbi olan Allâh’a hamd, âlemlere rahmet olarak gönderilen, yaratılmışların en şereflisi, Peygamberimiz Muhammed sallallâhu aleyhi ve selleme, âline ve ashâbına salât ve selâm olsun.
Gazetemizin Nîsan sayısında Allâh-u Teâlâ’nın bilinmesi farz-ı ayn olan on üç sıfatını mânâları ile açıklamaya başlamış; El-Vucûd, El-Vahdâniyyeh, El-Kıdem, El-Bekâ, El-Kıyâm-u Binnefs ve El-Kudrah sıfatlarını istifâdenize sunmaya çalışmıştık. Bu sayımızda da Allâh-u Teâlâ’nın bilinmesi farz-ı ayn olan diğer sıfatlarını mânâları ile açıklamaya çalışacağız.
7- El-İrâdeh: "Dilemek" demektir. Allâh-u Teâlâ’nın, dilediği şeyi dilediği anda, dilediği gibi yapması (yaratması) demektir. Allâh'ın dilediği şey muhakkak olur, dilemediği ise kesinlikle olmaz. Allâh’ın İrâdesi de diğer sıfatları gibi ezelîdir ve kesinlikle değişmez.
Bâzı insanlar diyorlar ki; “Allâh yazdıysa bozsun” veyâ “Allâh’ım; beni fakirlerden yazdıysan sil, zenginlerden yaz”. Bu sözlerde Allâh’ın İrâdesinin (dileğinin) değişmesi isnâdı vardır. Bu nedenle de bu sözleri söyleyenler Müslüman değildir, İslâm i’tikâdına terstir İslâm dâiresinden çıkar. İrâde sıfatının zıddı olan irâdesizlik ve “zorunda olmak” Allâh hakkında düşünülemez. Allâh-u Teâlâ âlemleri yoktan vâr etmiştir ve varlık âlemine giren her şey Allâh’ın mülküdür. Allâh, mülkünde dilediğini yapma kudretinde olandır. Allâh-u Teâlâ, Kurân’ı Kerîm’in Âl-i İmrân Sûresi 26. Âyet-i Kerîme’sinde meâlen; “De ki: Mülkün gerçek sâhibi olan Allâh’ım, sen mülkü dilediğine verirsin ve mülkü dilediğinden alırsın. Dilediğini yüceltir, dilediğini de alçaltırsın..." buyurmuştur.
8- El-İlim: Allâh’ın her şeyi bilmesi demektir. Allâh-u Teâlâ ezelî İlmi ile her şeyi bilir. İlminde artma veyâ eksilme imkânsızdır (olmaz). Çünkü artma veyâ eksilme değişkenlik ifâde eder; değişkenlik ise mahlûk sıfatıdır. Rabbimiz bunların hepsinden münezzehtir. Allâh-u Teâlâ geçmişte olanı, şu anda olanı, gelecekte olacak olanları, olmayan bir şey eğer olsaydı, onun da nasıl olacağını eksiksiz ve tam olarak bilir.
İnsanların da ilmi vardır. Ancak insanların ilmi kalp iledir ve Allâh’ın yaratmasına tâbidir. İnsanların ilminde artma ve eksilme olur. Allâh’ın İlmi; zâtındandır (kendindendir), sonradan edinilmiş değildir mahlûkâtın ilmine aslâ benzemez. Allâh-u Teâlâ El Ahzâb Sûre’sinin 1. Âyet-i Kerîme’sinde meâlen; “Allâh hakkıyla bilendir” buyurmaktadır.
9- Es-Semi’: Allâh-u Teâlâ, duyulabilecek her şeyi duyar demektir. Allâh’ın duyması yaratılmışların duyması gibi değildir. Mahlûkâtın duyması kulak iledir ve Allâh’ın yaratmasına tâbidir. Allâh’ın duyması kulak ile değildir, hiçbir organa ihtiyâcı olmadan duyar. Yaratılmışların kulakları olmasına rağmen her şeyi duyamaz, yâni duymaları sınırlıdır. Allâh’ın duyması zâtındandır ve hiçbir şey, O’nun duymasına engel olamaz.
10- El-Basar: Allâh-u Teâlâ görülebilecek her şeyi görür demektir. Allâh’ın görmesi yaratılmışların görmesi gibi değildir. Allâh, bir organa ihtiyâcı olmaksızın her şeyi görür, O’nun görmesine hiçbir şey engel olamaz.
Allâh-u Teâlâ Eş- Şûrâ Sûre’sinin 11. Âyet-i Kerîme’sinde meâlen ; “Allâh hiçbir şeye benzemez ve O ( Allâh ) işiten ve görendir” buyurmuştur. Âyet-i Kerîme’nin Arapça metninde geçen لَيْسَ ‘leyse’ kelimesi daha sonra gelen السَّمِيعُ الْبَصِيرُ ‘Es Semî’ul Basîr’ (işiten ve gören) kelimelerini, Allâh’ı tenzîh ederek anlamamız gerektiğini işâret eder. Yâni; Allâh’ın işitmesi ve görmesi mahlûkâtın işitmesine ve görmesine benzemediği gibi Allâh’ın zâtı ve sıfatları da, yaratılmışların sıfatlarına ben-zemez.
11-El- Hayât: Allâh’ın diri olması demektir. Allâh, ezelî ve ebedî hayât ile vasıflıdır. Allâh hiçbir şeye muhtâc değildir. Allâh’ın hayâtı mahlukâtın hayâtına benzemez. Dolayısı ile Allâh’ın hayâtı; rûh, et, kemik, kan ve ilik ile değildir. Allâh için ölüm, yâni yok oluş imkânsızdır.
Allâh-u Teâlâ El- Bakarah Sûresi’nin 255. Âyet-i Kerîme’sinde meâlen; “ Hiçbir şeye muhtâc olmayan, ezelî ve ebedî hayât ile mevsûf olan Allâh’tan başka ilâh yoktur” buyurmuştur.
12- El-Kelâm: Allâh’ın kelâmı ezelî ve ebedîdir; başlangıcı olmadığı gibi sonu da yoktur. Allâh’ın kelâmı, harf, ses ve Arapça, Türkçe, İngilizce gibi lisânlarla değildir. İnsanların kelâmı harflerden oluşur. Bir harf başlar biter, diğeri başlar biter ve böyle devâm eder; yâni duraklama ve başlama vardır. Harfler seslerden oluşur. Ses; organların birbirine çarpması, titreşim ve havanın taşınması ile açığa çıkar. Allâh’ın kelâmı böyle değildir. Çünkü Allâh; cisim değildir ve organlardan münezzehtir.
Bâzıları Mi’râc’ı anlatırken diyorlar ki: “ Allâh Peygamberimiz Muhammed’e, Ebû Bekir’in sesi ile seslendi”. Bu söz Allâh-u Teâlâ’nın Kelâm’ını mah-lûkâtın kelâmına benzetmekten dolayı küfürdür. Bu sözü söyleyen veyâ bunun olabileceğine i’tikâd eden Müslüman değildir.
13- El-Muħâlefetun Lil Havâdis: Allâh hiçbir şeye benzemez. Allâh hiçbir yaratılmışın sıfatı ile vasfedilmez.
Allâh-u Teâlâ Eş- Şûrâ Sûre’sinin 11. Âyet-i Kerîme’sinde meâlen şöyle buyuruyor; “ O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.”
İmâm Ebû Hanîfe; “ Kim Allâh’ı beşer sıfatlarından bir sıfatla vasıflandırırsa mutlak küfürdedir” demiştir.
O hâlde bizler Allâh-u Teâlâ’nın, bilinmesi farz-ı ayn olan bu sıfatlarının mânâlarını çok iyi öğ-renmeli-yiz. Ancak bu şekilde Allâh’ı zâtına yakışmayan sıfatlardan tenzîh edebilir ve îmânımızı muhâfaza edebiliriz.
Allâh’ım, bizlere farz olan ilimi öğrenmeyi nasîb et ve bizleri Mü’minler olarak vefât ettir.